SPOR CAMİASINDA AİLEMİN HİKAYESİ - Kanal WTVᴴᴰ www.KanalW.com | Worldwide Football TV™
Haber
Loading...

WTVᴴᴰ CANLI YAYIN

FULL MAÇ

FİKSTÜR

RÖPORTAJ

KULÜPLER

ÖNE ÇIKAN YAYIN

KANAL WTVᴴᴰ CANLI YAYIN

Kanal WTVᴴᴰ Uluslararası Spor Kanalı | Worldwide Football TV HD Kanalı (2014™) İSTANBUL - TÜRKİYE |

SPOR CAMİASINDA AİLEMİN HİKAYESİ

SPOR CAMİASINDA AİLEMİN HİKAYESİ
30 yılı aşan Antalya Gençlik Spor İl Müdürlüğü yöneticisi olan ailemiz sebebiyle çocukluk yıllarımda tüm günüm stadyum ve kapalı spor salonlarında geçti. Makam odası futbol sahasında olduğu için günümü en çok yanında geçirdiğim babamın spora katkılarından bahsederek buraya bir hatıra daha bırakmak istiyorum. Spor camiasının pek haberdar olmadığı bir konuyu yine kendi anımla anlatayım. 

Tam yılını hatırlamıyorum ama 90'ların başı olabilir. Bir gün abimle evde B. Dortmund maçını (ya da özetleri) izliyorduk. O dönemde hiç rastlamadığımız biçimde Almanların sahasının çimlerinin paralel kesildiğini gördük. Göze çok hoş görünüyordu ve (ofsayt) vb. pozisyonların tespiti için de faydalıydı. Babama dedik ki; ''Baba, neden bizim sahanın çimleri Dortmund gibi değil de dümdüz.'' Babam dedi ki, ''Oğlum onda bir şey yok ki, 2 farklı makasla 1 uzun 1 kısa enine çim biçmişler. Faydalıysa personele söyleriz bizim makine de çimleri öyle keser'' dedi. 

Çok sevindik ve dedik ki; ''Peki kale fileleri Türkiye'de düşük duruyor, onlarınki kutu gibi dikdörtgen gergin duruyor, goller daha güzel görünüyor'' dedik. Babam dedi ki; ''O da kolay. Kalenin arkasına 2 tane direk diktiririz. İple fileleri köşesinden gerdiririz. Aynısı olur'' dedi. Gerçekten çok sevinmiştik. Babam en kısa sürede bunların hepsini Antalya Stadyumu'nda yaptırdı. O dönem 3 büyüklerde kesinlikle olmadığını biliyorum ama sanırım Türkiye'de çimleri paralel çizgili olan ve kale fileleri gergin duran ilk saha Antalyaspor'un olmuştu. 


Günümüzde Antalyaspor maçlarının yapıldığı yeni stadyumun bulunduğu arazi o yıllarda boş toprak ve kayalık zeminden ibaretti. İlerleyen yıllarda 80 Bin kapasiteli bir olimpiyat stadı yapılması için çizilen projesi babamın masasının üstündeki camlı bölümde 10 yıl sergilenmişti. Ben hep o çizimi inceler ve stadı hayal ederdim. Emekliliği yaklaşan babam 100. Yıl Tesisleri olarak adlandırılan bu yerde görevlendirilmişti. (Ortada bir tesis yoktu aslında). Şahsen çok iyi hatırlıyorum ki babam, Karayolları, Köy Hizmetleri, DSİ vb. iş makinelerine sahip kurumlardaki müdür arkadaşlarından araç rica ederek o alana bir kaç çim saha, portatif tribün ve bir kaç toprak saha yapılmasına ön ayak olmuştu. 

Hakem odaları, soyunma odaları, duş imkanları vs. bir çok konuda ''tesisleşme'' dediğimiz atılımların yapılmasını sağladığına ve tesislerin örnek gösterildiğine şahidim. Antalyalılar bilirler, o dönem toplamda 7-8 tane sahada bütün amatör maçlar yapılmaya başlanmıştı. Kamp zamanlarında büyük takımların idman yaptığı bir alan da oluşmuştu. Yoksa o arazi, 80 Bin kişilik stadyum yapılana ve babam emekli olana kadar boş bekleyecekti. İyi ki beklememiş. Günümüzde o araziye şimdiki modern Antalyaspor Stadyumu yapıldı ve harika oldu. 


ABİMİN ALTIN KARMA HİKAYESİ 

Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nde yetişmemizin avantajıyla 80'li yıllarda, futbola sokaklardan önce yeşil sahalarda başlama ayrıcalığını yakalayan ABİMFutbol akrobasisini 'dünyada en iyi uygulayan 5-10 kişiden biri' olarak görülen ABİM. Eski (3 büyük takımdan birinin) yöneticisinin kendisine hitaben; ''Telefon kulübesinde 8 kişiye çalım atar, 1 kişi  topu göremez'' dediği ABİM. Evet, ALTIN KARMA hikayemiz böyle başladı. Kendisinin bundan haberi olmasa da bana ilham veren öz abimdir. 1972 doğumlu abim, yıllardır Beden Eğitimi Öğretmenliği yapıyor. Artık futbolcu olacak yaşta değil. Yani bu yazıyı görenler; şimdi  ''Abisine piyasa yapmak için bunları yazmış'' diyemez. Bu şüpheyi de ortadan kaldıralım ve lafı uzatmadan konuya gelelim. 

FUTBOLCULUK HAYALLERİ 

Yukarıda ifade ettiğim gibi Futbol Tarihine Gelen En Yetenekli 5-10 Futbolcudan Biri olacağı gözüyle bakılan, amatör küme maçları bile 2-3 otobüs özel hayran seyirci kitlesiyle izlenen, çalımları nasıl attığı bir türlü çözülemeyen, rakibin belini kıran ve yıllar sonra Ronaldinho'nun bir reklam filmiyle sizlerin ilk defa ekranda gördüğü o özel çalımını çok öncesinden ''80'li yıllardan beri atan bir yetenek'. İşte o kişi, düzenli bir yaşantısı da olmasına rağmen bırakın YILDIZ olmayı, NEDEN ''FUTBOLCU'' OLAMADI? İşte belki de bu sorunun cevabı beni futbolcu keşfine yöneltti. Sorunun asıl cevabını size bırakıyorum ama benim bildiğim ve yaşadığım bazı trajikomik olaylar var. Herkese örnek olsun diye burada paylaşıyorum. 

İnanılmaz gelecek biliyorum ama hepsi gerçek. Türk Futbolunda o kadar basit sebepler var ki futbolcu olamamak için! ''Mesela saçlarının arkası biraz uzun diye gıcık olup yedek bekletilen bir futbolcu duydunuz mu hiç?'' Şimdi duyun işte, ABİM. Sezon sonu o takımdan ayrılıp başka takıma gittiğinde de ''Güreşçileri bile yeniyor olmasına rağmen, ZAYIFSIN-GÜÇSÜZSÜN diyerek oyuna son 10 dakika alınan birini duydunuz mu?'' Şimdi duydunuz işte, o da ABİM

Kesinlikle talihsiz biri değil, bunu bir örnekle ispatlayabilirim. İstanbul'da yaşıyorum biliyorsunuz, bir Antalya tatilimde, (şimdi vefat eden) eski Antalyasporlu antrenörlerinden biriyle yıllar sonra yolda karşılaştım. ''Abin napıyor?'' dedi. Ben de, ''Beden Eğitim Öğretmeni'' dedim. Hoca dedi ki; ''Abin hakkını helal etsin, onun da çok hakkını yedik. Büyük futbolcuydu'' dedi. ''Bunu bugün mü söylüyorsunuz'' deyip gülümsedim. Kısa süre sonra abimi arayıp ona da aynı şekilde ''Hakkını yedik, sen helal et'' demiş. O görüşmelerden kısa süre sonra hoca vefat etti. Hayat böyle işte. Cevabı olmayan bir çok soruyla bitip gider. 

Kamp dönemlerinde büyük kulüplerle hazırlık maçları yapan amatör küme takımının son 10 dakikada oyuna giren 7 numaralı yeteneği, çalımlarıyla profesyonel futbolcuların belini kırıyor. Kendi takım arkadaşları bile futboluna ve çalımlarına hayran oluyor, 2-3 otobüs seyirci sırf onu izlemek için stada gidiyor ama bir türlü teknik direktörün gözüne giremiyor. Aslında giriyor ama çözemediğimiz bir şekilde ENGEL koyuluyordu. Acaba, abimin futbol hayatında babamızın spor müdürü olmasının negatif bir etkisi mi oldu diye de düşünmeden edemiyoruz. Yaşadığımız bir örneği anlatınca daha iyi anlayabilirsiniz. 

Babamızın spor müdürü olması bir dezavantaj oldu tabii ki. Çünkü babamızı herkes dürüstlük timsali olarak tanımlar. Devlet malını korur. Mesela babam dönemin il müdürünün yaptığı hırsızlıkları engelleyince babamı odasına çağırıp diyor ki; ''Ben buraya yemeye geldim. Sen fırsat vermiyorsun. Karışma artık, ben yiyeceğim'' dedikten sonra Afyonkarahisar'a tayinimiz çıkmıştı ve biz 2 yıl orada yaşadık. Bir de dip not düşerek tayini çıkartmışlardı; ''Dikkat edin çok tehlikeli biridir'' diye! Güler misin, ağlar mısın! Peşimizde aylarca sivil polis gezmişti. Babam iş çıkışı bizi her gün eski Afyonspor Stadı karşısındaki parka götürürdü. Peşimizde de sivil polisler hep var ama biz bilmiyoruz. Babam bir gün bu adamlara gidip diyor ki, ''Kardeşim nedir her gün peşimdesiniz. Varsa bir şey söyleyin'' diyor. Polisler de, ''Senin için azılı haydut, çok tehlikeli diye rapor verildi ama her gün takip ediyoruz, işinde gücünde çocuklarınlasın. Anlamadık bu işi'' diyorlar. Babam tayin meselesini onlara anlatınca herkes mevzuyu anlıyor ve babamı Emniyet Müdürüyle tanıştırıyorlar. Sonrası ne mi oldu? Çok iyi bir aile dostumuz oldu emniyet müdürümüz. Hatta yıllar sonra onun tayini de çıktı ve Antalya'daki evimizin sokağındaki emniyetten emekli oldu. Kader işte böyle. Peki babamın tayinini çıkartan o spor müdürüne ne oldu? O da yıllarca amansız bir hastalıkla mücadele etti, kurudu, eridi ve yedikleriyle birlikte öldü. Biz de öleceğiz ama hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlardan değiliz. 

Şimdi anladınız mı oğlu neden futbolcu olamadı! Biz, abimin hikayesine geri dönelim; Hal böyle olunca, bir takım daha değiştiriyor ve bu sefer büyük bir kulübün altyapısına giriyor abim. Kendi altyapısıyla açılış maçında karşılaşan bu büyük takımın yine yedek kulübesinde abim var. Ben de maçı içeride saha kenarında (yan hakemin oralarda) izliyorum. Son 10 dakikaya kadar maç çok zevksiz ve vasat geçiyor. Seyirci mutsuz homurdanıyor. Teknik Direktör kulübeye dönüp abime bakarak, ''HADİ ASLANIM GİR DE YAP ŞOVUNU. TRİBÜNLERİ COŞTUR'' diyor. Abim hemen oyuna giriyor ve son 10 dakika içinde, görülmemiş çalımlarla rakip profesyonel takımı yerlerde süründürüyor. Mecazi anlamda demiyorum. Kayarak müdahale eden iki futbolcunun arasından geçip, topu omzuna atıp kendi etrafında dönen ve topu yere indirip başka bi futbolcuya da ayağının tersiyle dönerek bacak arası yapıyor. (O bunu zaten çocukluğundan beri hep yapıyor.) 

Sahada balet gibi şov yapıyor ve tribünler keyiften yıkılıyor. Arkamdaki tribünde izleyicilerin 'Yav bu 7 numarayı niye hiç oynatmıyorlar. Ben bunu eski takımlarından biliyorum. İnanılmaz futbolcu' hayretleriyle, çalım yiyen Milli futbolcunun sırf çalım attı diye abime 'Utanmıyor musun lan böyle çalım atmaya?' dediği sesler hafızamdan hiç çıkmıyor. Ben bunların hepsini gözümle görüp, kulaklarımla duyuyorum. Peki ne oldu sonra? Kesin ilk 11 oynamıştır değil mi? Yanıldınız. Değişen hiç bir şey olmadı. Yine yedek, yine kulübede. Hatta böylesine çalım kabiliyeti ve top tekniği olan bir futbolcuya bir idmanda ''Sen kale arkasında top sektir. Tekniğin zayıf'' diyerek dalga geçercesine antrenman yaptırma eziyetini de yaşıyor. ''Eziyet'' diyorum çünkü abim düşürmeden bin defa o topu sektirir. Akşama kadar o top yere değmez. 

İsim söylemeyeceğim ama bir gün maç dönüşü takım otobüsünde, abimin futboluna hayran düz yetenekli bazı takım arkadaşları ''O çalımları nasıl atıyorsun, hayranım sana, seni örnek alıyorum'' dedikten kısa süre sonra büyük takımlara transfer olurken, abim hep yedek kulübesinde son 10 dakikaları beklemekle geçirdi ve futbolcu olamadı. ''Ben olamadım, onlar olsun'' deyip 1700 kişi içinden 4. sırada girdiği Spor Akademisi'ni bitirerek Beden Eğitim Öğretmeni oldu ve görevine halen devam ediyor. 50 yaşında biraz yavaşlamış ama halen 18-20 yaşındaki gibi daha da geliştirmiş şekilde çalımlarını atıyor. Çünkü yetenek ve stil değişmiyor. 

İşte bunlar bizim yaşadıklarımız. Çevremizde hep duyarız benzer hikayeleri. Daha çok örnek verebiliriz. Günümüzde Sinan Gümüş çok iyi performans gösterdiği dönemde saçlarını sarıya boyattı diye ''Şımardı'' diyen Galatasaraylıları mı anlatsam, bir dönem Semih Şentürk'ü eleştiren Fenerbahçelileri mi anlatsam, yoksa geçmişte Sergen Yalçın'ı beğenmeyen Beşiktaşlıları mı yazsam, vücudunda dövme var diye futboluna psikolojik etkisi olduğunu iddia eden Fenerbahçelileri mi söylesem, yoksa yakın zamanda gol atamamasını saç stiline bağlanan Diagne'yi mi örnek versem! Örnek olarak bunları anlattım, daha uzun bir liste yapabiliriz. Bundan hareketle, abim olduğu için değil, bu yetenekte birinin futbolcu olamamasına duyduğum hayret sebebiyle Altın Karma (KULÜBE) fikrim 1993 yılında ortaya çıktı. Nice büyük yetenekler yedek kulübesine hapsediliyor. Artık oyuna girme zamanı gelsin ve yetenekler kaybolmasın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Düzgün dil ve hakaret içermeden yazılan yorumlarınız, editör onayından sonra yayınlanmaktadır. www.KanalW.com